KADİR ÖZOĞLU
İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enis Sınıksaran, şansa ilişkin farkına varmadığımız birçok önemli detaya ışık tutuyor. Özellikle şanssız olduğunu düşünenlerin bakış açısını değiştirecek çarpıcı bilgiler paylaşan Prof. Dr. Sınıksaran, şunları söylüyor:
* Şans her yerde ve iş başında. Düzensiz ve karmaşık görünse de iç yasaları keşfedilebilir. Vahşi, ele geçirilemez ve saldırgan olsa da evcilleştirilebilir.
* Bu dünyanın bir belirsizliği var. Belirli olan şeyleri zaten pozitif bilimciler buluyor. Düzensiz görünen olayların arkasında da aynı fizikçilerin yasaları gibi yasalar var. Bunlar olasılığın, istatistiğin yasalarıdır. Bir insan kendi başına gelenleri sıra dışı, ilginç bulabilir ama yaşamı diğer insanlarla birlikte ele aldığımız zaman bu olaylar da açıklanabilir.
* Yasalar ancak diğer insanlar bir araya geldiğinde ortaya çıkan bir şey. Loto gibi… Lotonun bir insana çıkma olasılığı çok düşük, yani 14 milyonda birdir. Ama 14 milyon kişi bir araya gelince, lotonun bir kişiye çıkma olasılığı yüzde 100 oluyor.

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Enis Sınıksaran
ŞANS ELEKTRİK GİBİ
Prof. Dr. Sınıksaran, şu tavsiyelerde bulunuyor:
* Şans elektrik gibidir, az direnç göstereceği yolları tercih eder. İdeal kadınınızı arıyorsanız hafta sonlarınızı bilardo salonunda geçirmek yerine kadınlarla tanışma olasılığınızın daha yüksek olduğu barları, resim sergilerini tercih etmelisiniz. Sadece rastlantıların yarattığı, iradenizi, cesaretinizi çok da kullanmadığınız çevreyle yetinirseniz, başarılı bir iş ya da mutlu evlilik olasılığınızı artırmamış olursunuz.
İNSAN EYLEMLERİNİN TOPLAMIDIR
* Sonuç olarak, kısa yaşamımızda sınırlarımızı, yeteneklerimizi keşfetmek, doğru kişileri, iyi işleri bulmak için şansın kapıyı çalmasını beklemek, en azından istatistik açıdan anlamlı görünmüyor. Genetik ve sosyal piyango bize doğuştan güzel, zeki ya da zengin doğma şansı sunmamış olsa bile, daha iyi bir yaşama sahip olma şansımızı artırabiliriz. Varoluşçu felsefenin kurucularından Jean Paul Sartre’ın dediği gibi, İnsan eylemlerinin toplamıdır.”
İYİ BİR HAYATIN MİMARI OLABİLİRİZ
2011 yılında yayımlanan Şansın Matematiği adlı kitabında, tuhaf ve sıra dışı olaylar, garip tesadüfler ve şans, talih, kader gibi kavramlara istatistik ve olasılığın penceresinden bakan Prof. Dr. Sınıksaran, “Şans kapıyı çalar mı?” sorumuzu, “Burada iradeden bahsediyoruz aslında. Şans kapıyı çalabilir ama çalmasını beklemek yerine kapıdan çıkıp eylemde bulunmak daha mantıklı. Olasılığı artırmış olur, daha iyi bir hayatın mimarı olabiliriz” diye yanıtlıyor.
İlginç tesadüflere de dikkat çeken Sınıksaran, “Milyonlarca insanın yarattığı milyarlarca ilişkide fark edelim ya da etmeyelim pek çok ilginç tesadüf olacaktır. Bu gezegende, lotoyu iki kez bilen ya da yıldırımlar tarafından yedi kez çarpılan insanlar olabildiğine göre, milyonlarca insanın gördüğü rüyalardan bazılarının gerçekleşmesi de şaşırtıcı olmamalıdır” diyor.
ŞANSIN İKİ YÜZÜ VAR
“Birileri için şans ve talih, başka birileri için şanssızlık ya da talihsizlik anlamına gelebilir” diyen Sınıksaran, şansın en az iki yüzü olduğunu söylüyor. İkinci Dünya Savaşı’nı noktalayan trajik bir olayı hatırlatan Sınıksaran, “Talihli ya da talihsiz şehir olabilir mi?” sorusuna yanıt arıyor:
* 6 Ağustos 1945’te bir Amerikan uçağı, Little Boy isimli atom bombasını Hiroşima’ya bırakır. Sonuç felakettir. 3 gün sonra yine bir bombardıman uçağı Fat Man ismini verdikleri bir atom bombasıyla havalanır.
* Hedef büyük bir sanayi şehri olan Kokura’dır. Ancak uçak Kokura semalarına geldiğinde yoğun bir bulut kümesiyle karşılaşan pilotlar, B planını uygulamak üzere liman şehri Nagasaki’ye yönelir.
* Kokura’yı kurtaran bulutlar Nagasaki’de yoktur. Bulutlar sayesinde şansı yaver giden Kokura, bulutlar yüzünden talihsiz bir şekilde bombalanan Nagasaki… Bu gerçek öyküde kişi isimleri yok ama biri talihli diğeri talihsiz iki şehirde yaşayan insanlar ve o şehirde yaşamalarına, dolayısıyla orada ölmelerine neden olan, bilmediğimiz kişisel öyküleri var.
* Bütün bir şehir lanetlenmiş olabilir mi? Aslında koca bir şehir B planının parçası olmuştur, hepsi bu…”
BAŞARILILAR, BAŞARISIZ İNSANLARA BORÇLU
Sınıksaran, zengin ve başarılı insanlara karşılık, onların yaptıklarını yapan ama yine de başarılı olamayan 10 binlerce insanın durumunu ise şöyle açıklıyor:
* Matematiksel olarak zorunludur bu. Başarılı olanlar başarılarını, sadece kişisel çabalarına değil aynı zamanda diğerlerinin başarısız olmasına borçludur.
* En zekiler, yetenekliler, çalışkanlar başarılı oluyor diye bir şey yok. Bu işin içinde kontrol edilemeyen bir olgu var. Her şeyin açıklandığı bir dünyada yaşamıyoruz hem.
* İşte burada şans rol oynuyor. Başarı için sanki sihirli bir formül var. Aynı şeyleri yapıp yollarda tesadüfler, şansa yenik düşüp elenen insanlar var.
* Aslında çoğumuz bunun bilincindeyiz. Birine şans dilememizin nedeni, çalışmanın, çabalamanın her zaman yetmeyeceğini, şansa da ihtiyaç olduğunu bilmemizdir.

.
KISA ÖMRÜMÜZDE KORKARAK YAŞAMAK YANLIŞ
Şans ve talih kavramını birbirinden ayıran Sınıksaran, çarpıcı örneklerini şöyle sıralıyor:
* Ortalama insan ömrünü 80 yıl olarak ele alalım. Bu kısa sürede 100 binde birden daha düşük olasılıklı olaylar bizi bulmayacaktır. Madem bizi bulmayacak, ne bunlardan sakınarak yaşayalım, ne de bunlar bizi bulacak diye uğraşalım.
* Yani piyango bizi bulacak diye uğraşmak da, uçak düşecek diye korkmak da yanlış. Bunun yerine daha büyük olasılıkları düşünmemiz lazım.
* Bu büyük olasılıklar bizim kontrolümüzde olabilir. İrademizi kullanabileceğimiz (iyi bir iş, eş bulmak gibi) düşük olasılıkta olmayan olaylara şans; uçak kazaları, sıra dışı hastalıklar, lotoda büyük ikramiye gibi yüksek olasılıklı olayları da talih olarak adlandırıyorum.
* Şanslı ve şanssız olaylar, sıkça başımıza gelebilen ve bu nedenle bizi şaşırtmayan yani beklenen olaylardır. Talihli ve talihsiz olaylar ise genel beklentinin dışında seyrettikleri için beklenmeyen olaylardır.
İYİ DÜŞÜN İYİ OLSUN
İnsanların şanslarını artırabileceğini vurgulayan Sınıksaran, şu bilgileri paylaşıyor:
* Bu konuda deneyler yapan psikologlar, şans ve şanssızlığın aslında biraz bakış açısıyla ilgisi olduğunu kanıtlamış. Kendisine ‘şanslıyım’ ya da ‘şanssızım’ diyen insanları ele alıp ‘hakikaten şans diye bir şey var mı’ diye düşünmüşler ve bu insanlara şans oyunları oynatmışlar.
* Bakmışlar ‘şanslıyım’ diyenle ‘şanssızım’ diyen arasında pek bir fark yok. Peki neden bazı insanlar şanslı olduğunu düşünüyor? Birtakım testlerde, bu insanların algılarının daha açık olduğu, iradelerini daha fazla kullandıkları, iyimser oldukları, insanlarla daha fazla iletişim kurdukları, insanları kolayca yargılamadıkları, önyargılı olmadıkları, zaman zaman sezgilerine çok güvendikleri tespit edilmiş.
OLASILIĞI ARTIRMAK EYLEMLE MÜMKÜN
* Sonuç olarak, fırsatlara açık olan bu insanların şanslarını artırdıkları ortaya çıkmış. Eski bir söz vardır, ‘İyi düşün iyi olsun’ derler. İyimser olmanın dünyaya farklı bir bakış kattığını düşünürüm.
* Ancak isteklerinizi gerçekleştirmek için de kalkıp bir şeyler yapmanız gerekir. Olasılığı da artırmak ancak eylemle mümkündür. Hiçbir şey yapmayan bir insan aslında pozitivizmde insan bile değildir.
SINAVDA ŞIKLARI 3’E İNDİREBİLEN ÖĞRENCİ ATABİLİR
Şansına güveneceklerin bilmesi gerekenler:
* Özellikle üniversiteye giriş sınavından sonra bazı öğrenciler “attıklarım tuttu” diye ortaya çıkıyor ancak bunun gerçekleşmesi çok düşük bir olasılık. 10 sorunun cevabını atarak tutturma olasılığı 10 milyonda birdir.
* Ayrıca üniversiteye giriş sınavında çok daha fazla soru var. Normalde attıklarımızın yaklaşık yüzde 20’si tutacaktır. Kalan yüzde 80’i de tutturduğumuz doğruları götürecektir. Ama 5 şıkkı 2 ya da 3’e indirdiğimiz zaman beklenen değer pozitiftir. Yani 1.67’sinin tutmasını beklediğimiz için atmak doğru bir stratejidir.
AT YARIŞINDA BİLGİ ETKİLİ
* At yarışı ve futbol bahislerinde bilgi ve irade var. Loto oyunlarında kişi bilgisini, iradesini kullanamaz. İş tamamen şansa kalmıştır. Ama futbol bahislerinde, at yarışlarında bilginizi katabilirsiniz. Ancak istatistiksel olarak bu oyunların da beklenen değerleri negatiftir ve tavsiye edilmez.
PANDEMİDE TESADÜF
* Covid salgını ile ilgili en çok tartışılan konuların başında aşı ya da hastalığın kendisinin birtakım yan etkilere veya kalp krizi gibi ölümcül sonuçlara yol açıp açmadığı kuşkularının geldiğini vurgulayan Sınıksaran, pandemi süreciyle ilgili şu değerlendirmeyi yapıyor:
* Halen de tartışılmakta olan bu konunun tıpla ilgili kısmını konunun uzmanlarına bırakıp, tesadüflerle ilgili kısmına değinebiliriz. Burada iki temel yanlışın altını çizmek gerekir.
* Birincisi, insanlar ardışık olayları anlamlandırırken kendi inandıkları ya da inanmak istedikleri filtrelerden geçirmeye eğimli olmalarıdır. Örneğin bazı insanlar yakın çevrelerinde kalp krizi geçiren birisi yakın zamanlarda aşı da olmuşsa ya da Covid hastalığını geçirmişse bunu bu olayın bir nedeni olarak düşünmek isteyebilirler. Oysa aşı olup ya da Covid geçirdikten sonra hayat bir şekilde devam eder ve hayatımızda olumlu ya da olumsuz pek çok şey cereyan eder. Birileri evlenir ya da boşanır. Parlak bir işe giren ya da işini kaybeden, tuttuğu takım şampiyon olan ya da küme düşen, büyük ikramiyeyi bulan ya da biletine hiçbir şey isabet etmeyen insanlar olacaktır.
* Bu durumda, şunu söyleyebilir miyiz? Aşı ya da Covid, medeni hali, iş bulmayı ya da şampiyonluk olasılıklarını etkiler! Belki de aşı ya da Covid’i kalp kriziyle (tabi ki çoğunluk) ilişkilendirmek bu örnektekiler kadar gülünçtür. Çünkü bir pandemi olsun ya da olmasın kalp krizi hemen her toplumda ilk 5 ölüm nedeni arasındadır. Bu olayın aşı ya da hastalık sonrası olması belki de sadece tesadüftür.
* Bu konudaki ikinci yanlış, insanların çok küçük sayıda gözlemle hareket etmeleridir. Bu gözlemler de genellikle yakın çevrelerinden ya da sosyal medyadan edindikleri, çoğu zaman güvenilmez kaynaklara dayalıdır. Bu konuya güvenilir ve bilimsel bir açıklama getirmenin bir yolu tıp içerisinde aşı ya da hastalığın kalp ve damar hastalıklarına etkisini klinik çalışmalarla ortaya koymaktır. Belki ikinci yolu, kalp krizinden ölüm istatistiklerinin geçmiş yıllara kıyasla pandemi döneminde kayda değer bir artış gösterip göstermediğini araştırmak olabilir. Ancak bunun için dolaylı ya da dolaysız etkileri analiz etmek gerekir ki bunu yapmak çok kolay bir süreç değildir.
* Kastettiğim, kalp krizi ölümleri gerçekten hastalığın direkt etkisi nedeniyle de olmuş olabilir ya da bulaş korkusuyla insanların hastanelere gitmeyip gerekli kontrollerini yaptırmamaları veya hastanelerin pandemiye odaklanıp diğer hizmetleri aksatması nedeniyle gerçekleşmesi olabilir. Bütün bunları ayırt etmek kişisel gözlemlerle değil ancak kapsamlı analizlerle mümkündür.